• HABERLER
  • SERVİS 1
  • SERVİS 3
  • FİNANSİF
  • İNTERAKTİF
  • HESAP
  • DİĞER
BİR NEHİR ÖLÜRSE, ASLINDA BİR ŞEHİR ÖLÜR

BİR NEHİR ÖLÜRSE, ASLINDA BİR ŞEHİR ÖLÜR

ABONE OL
11 Aralık 2025 19:53
BİR NEHİR ÖLÜRSE, ASLINDA BİR ŞEHİR ÖLÜR
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ Milletvekili ve TBMM Kâtip Üyesi Nurten Yontar, Genel Kurul’da yaptığı Basın Açıklaması.

Değerli Basın Mensupları, Sizlere bugün ülkemizin ve Tekirdağ’ımızın çevre sorunlarından bahsetmek istiyorum.

Bildiğiniz üzere Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2026 bütçesi önümüze 275 milyar liralık bir teklif olarak geldi.

Bu bütçenin 100 milyar lirasının doğrudan yoksullukla mücadele ve sosyal yardımlara ayrılması, sosyal devlet ilkesinin gereği olabilir; ancak Çevre Bakanlığı bütçesinin üçte birinin sosyal yardımlara gitmesi, bakanlığın asli sorumluluklarının gölgede kaldığını açıkça göstermektedir.

Şehircilik ve Risk Odaklı Afet Yönetimi kalemine ayrılan 30 milyar lira, hala gerçek bir risk azaltma stratejisine değil; proje bazlı, rant odaklı alanların ihyasına hizmet eden bir çerçeveye sıkışmıştır.

2026 hedefi olarak sunulan 90 milyon metrekare millet bahçesi, hoş bir peyzaj düzenlemesinden öteye geçmez; çünkü deprem riski altındaki 6,7 milyon bağımsız birimin sorununu çözmesi mümkün değildir.

Kahramanmaraş depremlerinden sonra hedeflenen 74.512 kırsal konut, sahadaki gerçek ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Çünkü bugün hala konteynerlerde yaşamaya mahkûm edilen yurttaşlarımız varken, bu sayı kâğıt üzerinde bir teselli olmaktan öteye geçememektedir.

Sürdürülebilir Çevre ve İklim Değişikliğine ayrılan 12,5 milyar liralık kaynak ise; Sıfır Atık’tan hava kalitesine, mavi bayraktan atık su arıtmaya kadar geniş bir yelpazeyi karşılaması beklenen son derece yetersiz bir bütçedir.

Oysa ülke genelinde:

35 ilde hava kirliliği sınır değerleri aşılmış,

26 havzada su kirliliği artmış,

Marmara Denizine kıyısı olan 3 büyük şehir deniz kirliliğiyle boğuşurken,

Bu bütçeyle çevresel çöküşü durdurmak mümkün değildir.

Şimdide çok sevdiğim şehrim Tekirdağ’ın sorunlarını dile getirmek istiyorum.

TEKİRDAĞ’IN BİRİNCİ ÖNCELİĞİ DEPREMDİR

Marmara fay hattına en yakın illerden biri olan Tekirdağ’ın depreme hazırlanması bir tercih değil, zorunluluktur. Ancak bugün yürütülen kentsel dönüşüm sadece yerel yönetimler vasıtası ile dar kapsamda yürütülmekte, hükümet destekleri yetersiz kalmaktadır.

6 Şubat depremleri bize üç konunun çok önemli olduğunu gösterdi.

Bina envanteri,

Zemin etüdü

Ulaşım planı.

1’inci Derece deprem riski olan Tekirdağ için bu konularda bir çalışma olduğunu düşünmüyorum.

Şehrimizde kaç binanın 2000 öncesi olduğu, hangisinin taşıyıcı sistem problemi bulunduğu, hangisinin güçlendirme ihtiyacı olduğu hâlâ bilinmemektedir.

Bina envanteri yoksa kentsel dönüşüm de yoktur.

Süleymanpaşa, Çorlu, Kapaklı ve Marmaraereğlisi’nde zemin sıvılaşma riski;

Ergene–Çerkezköy hattında aşırı dolgu alanları;

Süleymanpaşa Şarköy sahil hattında da heyelan hassasiyeti mevcuttur.

Fakat güncellenmiş zemin etüt haritaları hala hazır değildir.

AFAD ve Valilik tarafından hazırlanması gereken afet ulaşım planı pratikte yoktur.

Tekirdağ’da deprem sonrası hangi yolların çalışacağı, hangilerinin kapanacağı net değildir.

Yol projelerimiz arasında Muratlı Çevre Yolu, Hayrabolu Yolu, Kınalı-Çerkezköy-Saray Yolu, Tekirdağ-Hayrabolu Yolu, Tekirdağ-Çorlu Yolu vardır ama ne zaman tamamlanacağı belli değildir.

Özellikle Kınalı-Süleymanpaşa, Çorlu–Çerkezköy yol hattı başta olmak üzere deprem sonrası gelecek yardımlar için ilimizin çevre illerden kopma riski bulunmaktadır.

Bir şehirde yolların durumu belirsizse, kriz yönetimi yapılamaz.

En önemli sorunlarımızdan bir diğeri de çevre.

Ergene nehri zehir akıtarak can almaya devam ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2022 yılı verilerine göre en çok kanser vakasının görüldüğü ve buna bağlı ölümlerin en çok olduğu 9. Kent Tekirdağ.  Bu oran yüzde 17,9.

Bu konularla ilgilenmesi gereken Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün ise 2018’den bu yana kanser istatistiklerini yayınlamaması, bu tablonun ağırlığını zaten ortaya koymaktadır.

Cumhurbaşkanı söz verdi, önceki bakanlar söz verdi, sayın Kurum söz verdi; proje dendi, müjde dendi ama değişen herhangi bir şey yok.

Ergene hala simsiyah, hala zehir, hala utanç akıyor.

Bir nehir ölürse, aslında bir şehir ölür. Nitekim bunu yaşıyoruz.

Bugün nehir; çocuklarımızın akciğerine, çiftçimizin toprağına, işçimizin sofrasına kâbus gibi çökmüş durumdadır.

Sürekli emisyon izleme sistemi genişletilmeli, filtre yatırımı yapmayan tesislere faaliyet durdurma uygulanmalı ve çevre şehircilik il müdürlüğümüzün denetimlerini hızla yapabilmesi için en az iki adet ilçe müdürlüğünü Çorlu, Ergene, Çerkezköy, Kapaklı bölgesine acilen açması gerekmektedir.

Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından denetimlerin yapıldığı, cezaların kesildiği söyleniyor ama ne ceza miktarı ne de firma isimleri paylaşılmıyor.

Vatandaşımızın sağlığı adı açıklanmayan bu şirketlerin karlarından daha az değerli değildir.

AKP HÜKÜMETİNİN TARIM VE HAYVANCILIĞIN ÖNEMLİ GEÇİM KAYNAKLARINDAN OLAN TEKİRDAĞ MERALARININ TOKİ’YE TAHSİS EDİLMEK İSTENMESİNİ KABUL ETMİYORUZ

Kayı, Kılavuzlu, Çağla, Kızılpınar, Fatih ve Türkmenli başta olmak üzere birçok köyde köylünün ortak malı olan meraların TOKİ’ye tahsis edilmesi girişimlerine karşı çıkıyoruz.

Selçuk ve Naip köylerindeki tarım alanlarının da başka amaçlarla kullanım baskısı kabul edilemez.

Bu alanlar:

5403 sayılı Toprak Koruma Kanunu’na,

4342 sayılı Mera Kanunu’na,

1/100.000 ölçekli Tekirdağ Çevre Düzeni Planı’na,

3194 sayılı İmar Kanunu’na açıktan aykırıdır.

Meralar kırsalın nefes borusudur.

Hayvancılığın omurgasıdır.

Bu alanları konut alanına dönüştürmek, sadece köylünün değil, Tekirdağ’ın gıda güvenliğinin altını oymaktır.

Biz elbette konut sorununu çözelim; fakat bunu köylünün elindeki son üretim alanlarını yok ederek yapmayalım.

Unutmamak gerekir ki:

Konut açığı tarım arazilerinde değil, planlı rezerv alanlarında çözülür.

İklim değişikliklerine bağlı olarak tüm ülkenin yaşadığı susuzluğu ilimiz de yaşamaktadır.

Tekirdağ’ın dört bir yanında barajlar yükseliyor, tüneller açılıyor, projeler hazırlanıyor ama ne yazık ki sahada gördüğümüz tablo, kâğıtta yazandan daha dramatik.

Çünkü su gibi hayati bir konuda bile devletin refleksleri yavaş, yatırımlar gecikmiş, planlama vizyonu ise günü kurtarmaktan öteye geçememiş durumda.

Kömürköy, Kızılağaç ve Balaban barajları için yıllık 125,8 hektar metre kare gibi devasa bir su planlaması yapılmış; Saray’dan Çorlu’ya, Çerkezköy’den Ergene’ye kadar tüm bölgeyi besleyecek bir sistem öngörülmüş. Hatta 21 km’lik tünelin planlama raporu bile tamamlanmış.

Ama gerçekte ne var? Yatırım yok. Hız yok. İrade yok.

Malkara’ya Çokal Barajı’ndan su getirecek proje 2022’de ihale edilmiş, süresi 600 gün denmiş; fakat aradan yıllar geçmiş, proje hâlâ bitmemiş.

Gerekçesi “Keşan’ın da projeye dahil edilmesi.”

Devlet ciddiyeti bu mudur?

Bir ilçeyi eklemek bile yıllara yayılan bir gecikmeye mi sebep olur?

Ayvacık Barajı’nın arıtma tesisi, DSİ’nin 2025 Haziran’ında devreye alınacağını söylediği halde hâlâ tamamlanmamış.

TESKİ dağıtım hatlarını bitirmiş ama merkezi hükümetin atıl bıraktığı arıtma tesisi yüzünden su sisteme verilemiyor.

Yani yerelde çözülmüş bir problem, Ankara’daki ağır bürokrasi yüzünden halka ulaşmıyor.

İnecik 1–2 Barajları %40 seviyesinde sürünüyor.

Dedecik Barajı’nda inşaat daha da yavaş.

Bu iki kritik yatırım adeta kaplumbağa hızında ilerliyor.

Bu gecikme, ilçenin su kesintilerine mahkum edilmesi anlamına geliyor. Yüzeysel su kaynaklarına erişim artırılacağı söyleniyor ama ortada ilerlemeyen projelerden başka bir şey yok.

Yazır Göleti 3 yıldır su veremiyor.

Naip Barajı minimum seviyede.

Buna rağmen hükümet, Süleymanpaşa’ya verilen 10 hektar metre küplük Çokal tahsisini hala geçici olarak tutuyor.

Su yok, baraj yok, olanı da dolmuyor, gölet çalışmıyor, kuyular kapalı; ama iktidar kalıcı tahsis yapmamak için direniyor.

Üstelik Çorlu Alt Havzası, yani Tekirdağ’ın en yoğun nüfuslu bölgesi, kuyu tahsislerine tamamen kapalı.

Sanayiye ayrıcalık verilirken, belediyenin insani tüketim için kuyu açmasına izin verilmemesi ise tam bir çifte standarttır.

Kısacası;

Plan var, rapor var, ihtiyaç var ama icraat yok.

Yıllardır su yönetimi bir kriz yönetimine dönüşmüş durumda. Geç kalınan her gün Tekirdağ’ın geleceğinden çalınıyor.

Biz bu tabloyu kabul etmiyoruz.

Tekirdağ’ın su meselesi “bürokratik gecikme” ya da “yatırım takvimine yetişememe” gibi hafif ifadelerle geçiştirilemez.

Bu, doğrudan halk sağlığı, tarım, sanayi, kent yaşamı ve bölgesel kalkınma meselesidir.

Bizim talebimiz nettir:

Tüm baraj ve arıtma tesislerinde yatırımlar hızlandırılmalı,

Çokal’dan Süleymanpaşa’ya tahsis kalıcı hale getirilmeli,

DSİ, insani tüketim amacıyla kuyu izinlerini acilen açmalıdır,

Tekirdağ’ın su master planı, 10–20 yıllık öngörüyle yeniden ele alınmalıdır.

Tekirdağ halkı susuzluğu, gecikmeyi, bahaneleri değil; çözüm istiyor.

Ve biz şehrimizin ihtiyacı olan tüm yatırımları alabilmek için mücadeleye devam edeceğiz.

Son olarak NATO Limanı’ndaki sıkıntıları dile getirmek isterim.

Marmaraereğlisi–Çeşmeli’de eski NATO limanı arazisine yük limanı, kimyasal sanayi ve kimyasal depolama planlarının yeniden gündeme taşınması, Trakya’nın geleceğini tehdit eden büyük bir çevre krizi olarak görünüyor. Zaten şehrimizin iki büyük limanı olması dolayısı ile üçüncü limana ihtiyaç yoktur.

Bu proje ilçenin geleceğini karartır.

Marmaraereğlisi; yaz aylarında 300 bine yaklaşan nüfusuyla, kıyı turizmi, ikinci konut ekonomisi ve birinci sınıf tarım arazileriyle özel bir ekosistemdir.

Buraya kimyasal depolama ve liman yük yoğunlaştırması yerleştirmek; hava, su ve toprak kalitesi üzerinde geri döndürülemez hasarlar yaratacaktır.

2017–2018 döneminde halkın örgütlü mücadelesiyle durdurulan süreçlerin bugün “parçalanmış küçük projeler” kılığında yeniden ısıtılması kabul edilemez. Trakya halkı bu oyunu daha önce gördü; yine izin vermeyecek.

Tekirdağ, kimyasal depolama sahası değil,

Yüksek katma değerli üretimin,

Temiz teknolojinin,

AR-GE’nin merkezi olmalıdır.

Bu nedenle çağrımız nettir:

Kıyılar, kamu yararı ve ekolojik bütünlük ilkesinden sapılarak planlanamaz.

Bizler, Belediyelerimizle, yöre halkıyla, STK’larla ve meslek odalarıyla birlikte mücadeleyi büyütüyoruz.

Çevremize ve insanımıza zarar verecek tüm projeler durdurulana kadar susmayacağız.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.